1 Haziran 2018 Cuma

Bir Kuveyt Sabahı

Kuveyt'in yeri Ortadoğu ülkeleri arasında bir başka benim için. Bu seyahat ise sadece Kuveyt'i gezme imkânı bulduğum için değil, aynı zamanda Bedevi kültürünü tanıyıp, Irak sınırına 30 km uzaktaki deve çiftliğinde güneşin doğuşunu izleyip, sadeliğin insanın ruhuna ne kadar iyi geldiğini bir kez daha gördüğüm için yüzümde gülümsemeyle döndüğüm yolculuklardan. Kuveyt'in görkemli binalarını, şehir merkezini, pahalı otomobillerin ve motosikletlerin gösteri geçişi yaptığı sahil yolunun tadını hızlıca çıkarıp, öve öve bitiremediği develerinin evi, Irak sınırına 30 km uzaklıktaki çadırlarına bizi davet eden Fahad Al Humeidi'nin çölün ortasındaki çiftliğine doğru yola çıktık.
AMERİKAN ASKERLERİNE TEŞEKKÜR

Irak sınırına bu kadar yaklaşınca ve özellikle de yoldaki 'God Bless American Troops' (Allah Amerikan askerlerini korusun) yazısını görünce Irak savaşıyla ilgili uçakta bir Kuveyt'li doktordan dinlediğim hikaye aklıma geldi. Uçakta tanıştık. Havadan, sudan, spordan, İslam'dan, insanlıktan sohbet etmeye başladık ve söz Irak işgaline geldi. O yıllarda doktor olarak yaşadığı anılarını anlatmaya başladı. Bugünkü mezhep ayrımlarının, din ayrımlarının dünyamızı getirdiği noktayı her gün televizyonlardan izliyoruz. Bu da ibretlik bir hikâyeydi. Irak askerlerinin döşediği mayınları toplamak üzere gelen dost askerler mayınları toplar ve bir otobüse doldururlar. Oysa üst üste koydukları mayınlar yolculuk için çok risklidir. Yolda otobüs büyük bir çukura düşer ve mayınlar patlar. Bu kazadan çıkan dost askerler ve esir Irak askerleri birlikte hastaneye yetiştirilirler. Hastanede doktor ayrım yapmadan önce acil vakaları ameliyat edip, daha sonra da diğerlerini sıradan tedaviye alıp hepsini kurtarabileceklerini söyler. Askerlerden biri de 'Biz sizi kurtarmaya geldik, bunlar da sizi öldürmeye ikimize aynı muameleyi mi yapacaksınız?' der. Doktor sakinlikle karar verir, önce ağır vakaları alır sonra zaten iptidai şartlarda olan hastane müsait olunca diğerlerini ve sonuçta oradaki herkesi kurtarır. 'Emir eri olarak oraya gelmiş o asker aslında düşman değil ki, bizim görevimiz insan kurtarmak' dedi. Bu acılar her dönem başka elbiseler giyip başka mekânlarda devam ediyor. Oysa savaştan kurtulan topraklar ne kadar huzurlu ve de güzel … Fahad önce bize yerel yemeklerden ikram etti. Yavaş yavaş, halen sadık kaldığı ve korumaya çalıştığı 'Bedevi Kültürü'nü anlatmaya başladı… Önce kapıdaki devesinin en az 300 bin dolar değerinde olduğunu bize anlattı.
 
ÇÖLÜN EFENDİSİ
Bedeviler geleneklerine çok bağlı, maddi imkanları çok olsa bile fark etmiyor, vatanlarından, kendine ait hayat biçimlerinden vazgeçmiyorlar. Fahad Al Humeidi de yüzü aşkın devesiyle bu kültüre sıkı sıkıya bağlı olan Kuveytli bedevilerden biri. 

 

BEDEVİLER VE DEVELER
Şehre ait olamayan özgür ve mutlu ruhlar
Ben hala damızlık devenin fiyatını algılamaya çalışırken, araçlarımıza binip yoldan ayrılıp çölün derinliklerine doğru hareket ediyoruz. Deve çiftliği deyince öyle çitler, binalar filan beklemeyin. Çöl, develer ve eski çadırların yerine TIR'dan yapılma klimalı çadır, o kadar… O bile aslında Fahad'ın ruhuna ters ama 'modern dünyaya da uyum sağlamak lazım' diyor. Develer karşılıyor bizi. İlk kez devenin ne kadar akıllı ve arkadaş canlısı bir hayvan olduğunu tanık oluyorum burada. Alıştıktan sonra bir tanesi peşimi bırakmıyor. Ben nereye, devecik oraya.  Modern çadırın içinden elimi uzatıp beslediğim deve, sabah güneşi karşılamak için battaniyelerle dışarıya çıktığımda hemen yanıma geliyor. Çölde develerle güneşi karşılamak üzerine bir yazı yazıyorum çünkü her sabah güneş doğarken oradaki huzuru arıyorum. Sadelik mutluluk demek,  Kuveyt'in bende bıraktığı hatırada…
Kuveyt'te Türk olarak Yaşamak Zor ve Pahalı Kısaca


 
Yüksek gökdelenli şehrin aksine çölde güneş bir başka doğuyor. Etraftaki sadelik ise kendinizi dinlemenizi, ruhunuzu hissetmenizi sağlıyor. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder